Bu yazımızda son zamanların popüler başlığı sürdürülebilirlikten bahsedeceğiz. Bu kavram dünya ve bilhassa Avrupa Birliği etkisiyle ülkemiz gündeminde kalıcı bir şekilde yerini aldı. Avrupa Birliği bu konuda koyduğu hedefleri başarıya ulaştırmakta oldukça kararlı. Bu kapsamda pek çok mevzuat çalışması yapıldı. Örneğin belirli eşikleri karşılayan Avrupa Birliği şirketlerinin sürdürülebilirlikle ilgili açıklamalarını zorunlu tutan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) Avrupa Birliği şirketlerine birçok yükümlülük getirdi. CSRD’ye göre, bu şirketler her yıl finansal raporları ile birlikte sürdürülebilirlikle ilgili faaliyet ve gelişmeleri belirten sürdürülebilirlik raporlarını açıklamak zorundalar. Bu doğrultuda dünyadan bir diğer örnek Alman Tedarik Zinciri Kanunu. Alman Tedarik Zinciri Kanunu söz konusu yükümlülüklere uymayan şirketler için idari para cezalarından bu şirketleri kamu ihalelerinden yasaklamaya kadar pek çok yaptırım öngörüyor. Ülkemizde de 29 Aralık 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın (TSRS) esaslarına ilişkin Kamu Gözetim Kurulu kararına göre, artık Türkiye’de faaliyet gösteren ve belirli eşikleri sağlayan şirketler her yıl TSRS’lerde yer alan esaslara çerçevesinde sürdürülebilirliğe ilişkin faaliyetlerini raporlamakla yükümlüler. Peki nedir bu sürdürülebilirlik meselesi?
Genel kabul gören tanıma göre sürdürülebilirlik gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılamak anlamına gelir. Sürdürülebilirlik yaklaşımına göre şirketlerin de tıpkı bireyler gibi bugünkü ihtiyaçlarını giderirken gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermemesi gerekir. Bu kapsamda vergisel yükümlülükler nedeniyle devlete karşı hesap verebilir şekilde hareket etmesi beklenen şirketlerden sürdürülebilirlik konularında da topluma karşı hesap verebilir olması beklenmektedir. Raporlamalarının temel taşını oluşturan çevre, sosyal ve yönetim diğer adıyla ESG konuları sürdürülebilirliğin alt başlıklarıdır. Örneğin, Kamu Gözetim Kurulu kararındaki eşikleri sağlayan bir şirket çevre başlığı altında her yıl karbon emisyonlarını raporlamak zorunda. Karbon emisyonları pek çok alt başlığa sahip. Bu liste işletmenin faaliyetleri nedeniyle salınan sera gazlarından tedarikçilerinin faaliyetleri nedeniyle oluşan sera gazı miktarlarına kadar uzanıyor.
Sürdürülebilirlik kavramının Türk şirketler için bir diğer önemi ise ihracat süreçlerinde karşımıza çıkıyor. Şu anda başta Almanya, Norveç ve Finlandiya gibi ülkeler Türkiye’deki tedarikçilerinden sürdürülebilirlikle ilgili bazı yükümlülükleri yerine getirmesini istiyor. Avrupa Birliği düzenlemelerine göre sürdürülebilirlik raporlarını açıklamakla zorunlu olan şirketler sadece kendi faaliyetleriyle ilgili değil değer zincirlerindeki taraflara ilişkin bilgileri de açıklamak zorundalar. Aksi takdirde bu şirketlerin Avrupa Birliği sürdürülebilirlik mevzuatının bir diğer parçası olan ve şirketlerin ESG performanslarını artırmayı hedefleyen Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (CSDDD) kapsamında birtakım yaptırımlara uğramaları söz konusu olabilir. Bu durum özellikle Avrupa Birliği ülkeleri veya diğer ülkelerle ticari işlemlerde bulunan Türk şirketlerinin TSRS’ler yanında Avrupa Birliği veya diğer ülke mevzuatlarında öngörülen diğer standartlara uygun açıklamalar yapmasını gerektirebilir.
Dolayısıyla konu popüler kültürün karşımıza çıkardığı gibi sadece çevreyi korumaktan ibaret değil. Sürdürülebilirlik yaklaşımı işletmelerin çevreden insan haklarına kadar pek çok konuda belirli standartlara uygun hareket etmesini bekliyor.
Bu yazı Volt Gazetesi’nin Şubat 2025 sayısında yayınlanmıştır.