Günlük hayatta çevremizdeki iş adamları veya girişimcilerden sıklıkla, “bizim markamızın patenti var” ifadesini duyarız ya da bir markamız varsa “neden markanın patentini almıyorsun?” sorusuyla karşılaşırız. Sıklıkla yanlış kullanılan bu ifadeler he ne kadar teorik olarak hatalı olsa da ülkemizde fikri ve sınai haklar konusunda özellikle ticaret hayatında bir farkındalık olduğunu göstermektedir.
Peki nedir bu fikri ve sınai mülkiyet hakları dediğimiz kavramlar. Sınai mülkiyet hakları marka, patent, tasarım, faydalı model veya coğrafi işaret gibi sanayi ve tarımda kullanılan bazen buluş (patent) bazense bir görünümün (tasarım) veyahutta bir işletmenin mallarını veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayıran işaretlerin (marka) korunmasını sağlayan haklardır. Fikri mülkiyet hakları ise, telif ve fikri hakları kapsayan örneğin bir şairin şiirini bir ressamın resmi üzerindeki koruyucu hakları ifade eder. Bizim ticari hayatta karşılaştığımız haklar ise genelde sınai mülkiyet haklarıdır. Bunlar arasında en sık başvurulanlar sırasıyla, marka, tasarım, patent ve faydalı modeldir. Bu hakların güçlü şekilde korunması Türk Patent ve Marka Kurumu siciline tescil edilmelerine bağlıdır. Tescil her ne kadar güçlü bir koruma sağlasa da bu hakların bazı koşullarla tescilsiz olarak korunması da mümkündür.
Günlük hayatta kullanılan “markanın patentini alma” ifadesi ise “markanın tescilini” ifade eder. Dolayısıyla bir markanın “patenti alınamaz”, marka ancak tescil edilebilir. Yani yalnızca bir buluşun patenti tescil edilebilir/alınabilir.
Peki bir markayı, tasarımı tescil etmenin veyahutta bir buluşun patentini almanın faydaları nelerdir? Tescilin faydalarından kısaca bahsederken marka örneği üzerinden hareket edebiliriz. Tescilli bir markanın sahibi, markasının izni olmadan başka marka kapsamındaki ürünlerin üzerinde veya hizmetlerde kullanılmasını; bu ürün veya hizmetlerin üçüncü kişilere teklif edilmesini; bu ürün veya hizmetlerin ithal veya ihraç edilmesini; ticaret unvanı (mesela şirket adı) veya işletme adı olarak kullanılmasını; markanın karşılaştırılmalı reklamlarda kullanılmasını engelleme/önleme hakkına sahiptir. Görüldüğü üzere tescil, marka sahibine markasını koruyabilmesi açısından pek çok imkân tanımaktadır.
Markanın korunması için tescil başvurusunun tamamlanarak markanın tescil edilmesi şart değildir. Tescilli markanın koruması başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır. Yani koruma tescille değil, kanuna uygun bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu’na iletildiği gün, saat ve dakika itibariyle başlar. Marka sahibinin bu korumadan yararlanabilmesi için her 10 yılda bir markasını yenilemesi gerekir.
Tabi koruma için yenileme tek başına yeterli değildir. Marka sahibinin markasını aynı zamanda ürün veya hizmetlerinde kullanması gerekir. Aksi takdirde, kullanılmayan markalar talep üzerine iptal edilebilir. Dolayısıyla, bir markayı korumak için tescil ve yenileme işlemlerinin takip edilmesi kadar markanın mal veya hizmetler üzerinde kullanılması da önemlidir. Kanunun kullanılmayan markaların iptalini mümkün kılmasındaki amacı hem marka simsarlığını hem de kullanılmayan markaların tescilini engellemektir. Çünkü piyasada da sık sık gördüğümüz üzere, bazı firmalar kullanmayacakları markaları da tescil etmektedirler. Örneğin, kablo üreticisi bir firma kullanmayacak olmasına rağmen “anahtar grubu” ürünler için de marka başvurusunda bulunmaktadır. Kanuna göre, kablo üreticisinin anahtar grubu markasını koruyabilmesi için başvuru tarihinden itibaren 5 yıl boyunca bu markayı anahtar grubu ürünleri üzerinde kullanması gerekir. Aksi takdirde, benzer bir markayı için anahtar grubunda kullanmak için başvuran başka bir firma kablo üreticisinin kullanmadığı anahtar grubu markasını iptal ettirebilir.
Bu yazı Volt Gazetesi’nin Kasım 2024 sayısında yayınlanmıştır.